Çevre Kanununun yayımlanalı 30, Çevre Bakanlığının kurulalı 20 yıl geçmiş, geçen sürede yayımlanan yönetmelik sayısı 50yi aşmış olmasına karşın çevre kalitesinin korunup geliştirildiği bir ülke durumuna gelemediğimiz belirtildi. Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şubesi Yönetim Kurulundan yapılan açıklamada, Ülke yönetiminde ekonomik kalkınma ile doğal varlıkların korunmasını esas alan yönetim politikalarının etkin hale geldiğini söylemek mümkün değildir denildi.
5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle açıklama yapan Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu, Çevre Bakanlığının yapısının ve çevre mevzuatının sürekli değiştiğine dikkat çekti. Ülke yönetiminde çevrenin korunmasının, ekonomik gelişmenin önünde bir engel olduğu ön yargısının egemen olduğu belirtilen açıklamada, Özellikle, çevre mevzuatına hayatiyet kazandıran yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin çokluğu ve bu değişikliklerin mevcut yönetmelik hükümlerinin gevşetilmesi şeklinde gerçekleştirilmesi dikkat çekicidir görüşüne yer verildi. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerin buna örnek oluşturduğu kaydedildi.
Ülkemizde yaşanan önemli çevre sorunlarına değinilen açıklamada, Yale ve Columbia üniversiteleri tarafından gerçekleştirilen ve ülkelerin doğal varlıkları ve çevreyi koruma konusundaki performanslarının değerlendirildiği Çevresel Performans İndeksi çalışmasında Türkiyenin 132 ülke arasında ancak 109. sırayı alabildiği belirtildi. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan İnsani Gelişim Raporunda ise ülkemizin 173 ülke arasında 92. sırada yer bulabildiğine dikkat çekilen açıklamada şu görüşlere yer verildi:
Nüfusu ve ekonomisiyle dünyanın en büyük 18. ülkesi olan ülkemizin, çevre kalitesinin korunması ve geliştirilmesinde de benzer bir konumda olmasını beklemek gerekir. Ancak görülüyor ki eklektik mevzuat düzenlemeleri, sürekli değişen kurumsal yapılar ve bilimsel ilkelerden uzak yönetim anlayışlarıyla doğal varlıkların korunması ve insani gelişimin sürdürülmesi mümkün olamamaktadır. Uzun yıllardır egemen kılınan ve çağdaş, katılımcı demokrasi ile hiçbir ortak noktası olmayan bu yönetim anlayışı nedeniyle ülkemizin su kaynakları kirletilmiş, orman alanları talan, tarihi zenginliklerimiz tahrip edilmiş, kentsel dönüşüm süreçleriyle kent yoksulları yerlerinden edilmiştir. Bu adaletsiz ve bilim dışı politikalara karşı çıkan TMMOB ve Odamız yasal düzenlemelerle bakanlıkların denetimine alınarak işlevsizleştirilmeye çalışılmıştır.
2013 Mayıs ve Haziran aylarında İstanbulda Taksim Gezi Parkının yok edilerek yapılaşmaya açılmasına yönelik girişimlere karşı yurttaşların toplumsal bir refleks geliştirdiği ve gösterilerin kısa sürede tüm ülkeye yayıldığı belirtilen açıklamada, Bu refleks, aynı zamanda buyurgan ve antidemokratik yönetim anlayışına duyulan bir tepkinin de sonucudur denildi. ÇMO) İzmir Şubesi açıklamasında, Gezi Parkı ile başlayan süreç bir kez daha ve açık bir şekilde çevre sorunları ile toplumsal sorunlar arasında ayrılmaz bir ilişki olduğunu, çevrenin korunmadığı bir demokrasi olamayacağı gibi, demokrasinin olmadığı bir ülkede de çevrenin korunamayacağını göstermiştir görüşüne yer verildi.