Dünyanın en önemli biyolojik çeşitliliğine sahip ülkelerinden biri olan ülkemizin ciddi anlamda çevre sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu belirtildi. Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Cihangir, “Hidroelektrik santralleri (HES), insanın doğaya verdiği en büyük tahribatlardır” dedi.
İzmir Üniversitesi Meslek Yüksekokulu öğrencileriyle bir araya gelen Prof. Dr. Cihangir, “Doğa ve İnsan” başlıklı bir sunum yaptı. Türkiye’nin biyolojik çeşitlilik konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olduğunu anlatan Prof. Dr. Bülent Cihangir, HES uygulamaları, deniz kirliliği ve bilinçsiz avlanma gibi etkinliklerin Türkiye’nin çevre sorunlarını geri dönülemez noktalara taşıdığını söyledi.
İzmir Körfezi’nde yakın geçmiş dönemde yaşanan renklenmelerin kitlesel plankton çoğalmaları ve ölümleriyle oluştuğunu belirten Prof. Dr. Cihangir, Büyük Kanal Projesi’yle sorunların büyük ölçüde giderildiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Cihangir, İç Körfez dışında denize girilen yerlerdeki yeşil yosun yoğunlaşmalarının da denize atılan evsel atıkların göstergesi olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Bülent Cihangir, çevre konusunda pek çok uluslararası anlaşmada imzası bulunan Türkiye’de özellikle su kaynakları konusunda bir bellek yanılgısı olduğunu, aynı yanılgının hava ve toprak için de geçerli olduğunu anlattı. Prof. Dr. Cihangir, “Konya’da 950 metreye, Hatay Reyhanlı’da 350 metreye inmeden su bulamıyorsunuz. HES’ler, insanın doğaya verdiği en büyük tahribatlardır” dedi.
Kanal İstanbul gibi projelerin hiçbir bilimsel veriye dayandırılmadan, popüler kaygılarla yaşama geçirilmeye çalışıldığını vurgulayan Prof. Dr. Bülent Cihangir, doğaya bu derece müdahil olunmaması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Cihangir, “Doğanın efendisi değil, parçası olduğumuzu anlamalıyız. Doğaya hükmetmek marifet değil, onu anlamak ve onun dilinden konuşmak lazım” görüşünü dile getirdi.
Çevre bilincinin teorik ve laboratuvar eğitimleriyle değil, doğayla doğrudan temas kurulan uygulama eğitimleriyle gelişeceğine değinen Prof. Dr. Cihangir, sunumunu fotoğraflarla çeşitlendirirken 1950’li yıllardan başlayarak her alanda yaşamımıza giren naylon kullanımının özellikle deniz suyu ve canlılığının başlıca düşmanı olduğunu söyledi. Biyolojik çeşitliliğin ekosistem çeşitliliğini de kapsadığını hatırlatan Prof. Dr. Cihangir, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Arıların ve genel anlamda böceklerin yok olmasının ardından insanlığın en fazla 5 sene daha hayatta kalabileceği belirtiliyor. Ülkemiz 12 bin civarında bitki türüne sahip ve bu sayının yüzde 30’unu endemik bitkilerin oluşturuyor. Akdeniz’deki toplam 650 balık türünün 500’ü Türkiye denizlerinde dağılım gösteriyor. En yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip ülkelerden birisiyiz ve koruma çalışmalarına daha fazla önem gösterilmesi gerekiyor.”