Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Doç.Dr.Sevinç Gök, Agora ören yerinin sosyal ve demografik anlamda kentin geçmişine dair bilgiler sunan, İzmir için çok önemli bir yerleşim yeri olduğunu söyledi. İzmir Ticaret Odası’ndaki Ticaret Tarihi Müzesi’nde her ayın son salı günü düzenlenen Müze Sohbetleri’nin bu ayki konuğu Doç.Dr.Sevinç Gök oldu. Doç.Dr.Gök “1800’lerden Bugüne Agora’da Günlük Yaşam” temalı bir sunum gerçekleştirdi.
Agora’da yapılan kazılarda günlük yaşama dair çok sayıda objeye ulaştıklarını anlatan Doç.Dr. Gök, bölgeye ilişkin başta Evliya Çelebi olmak üzere yabancı ülkelerden gelen seyyahların yazdıklarından da çok önemli bilgiler edindiklerini söyledi.
Seyyahların İzmir ile ilgili anlatımlarında sofralarda bulunan buğday ve pirinç gibi bakliyatların yanı sıra köfte, kızarmış tavuk, pilav, sarma, taze fasülye, sebzeli börek, lahana dolması, enginar, helva ve baklavadan sıklıkla söz ettiklerini anlatan Doç.Dr. Sevinç Gök, “Ekonomik düzeyi yüksek kişilerin verdiği yemek ziyafetlerinde çok çeşitli yemek, tatlı ve şerbetlerin ikram edildiği, bazen bu çeşidin 30’u aştığı anlaşılmaktadır” dedi.
Kahve kültürünün izleri Agora’da
Agora ve çevresinde büyük lüks evlerin bulunmadığını kaydeden Doç.Dr. Gök, Roma Hamamı üstündeki yerleşimde küplerin bulunduğunu, bunların zeytinyağı, su gibi sıvılar için kullanılmış olabileceğini belirtti. Mekanlar incelendiğinde küplerin bulunduğu alanların ticarethane, meyhane ya da kahvehane olabileceğini düşündüklerini kaydeden Doç.Dr. Gök, “Evliya Çelebi burada 3060 adet belediye harcını ödeyen dükkandan söz ediyor.40 kahvehane, 200 meyhane, 70 sabunhane, 20 bozahane ve 20 boyahane olduğunu yazmış” bilgisini paylaştı.
Agora’da yapılan kazılarda çok sayıda ve özgün tasarımlı kahve fincanına ulaştıklarını dile getiren Doç.Dr. Sevinç Gök, tüm buluntuların İzmir’de önemli bir kahve kültürü olduğuna işaret ettiğini söyledi.
18. ve 19. Yüzyıl’da kahve kültürü ve kahvehanelerin yaygın olduğu bilgisini veren Doç.Dr. Gök, kahve konusunda şunları anlattı: “Kahvehaneler erkekler için sosyalleşme, dünyadan bilgi edinme alanıydı. Buluntularda çok sayıda fincan gördük. Tahminimizce ticarethanelerde de çok kullanılıyormuş, takım halinde neredeyse tam olarak çok sayıda fincan çıktı kazılarda. Agora’nın fincanlarına ilişkin bir ritüel de var. Kahve değirmende çekilir, kavrulur. Bu ritüel kahve ikram edilirken de var. Ancan bu ritüellere karşın şu ana kadar kazılarda fincan dışında kavurma için kullanılan değirmen ya da tava gibi malzemelerden neredeyse hiç bulamadık.Belki de hazır kahve tüketiliyordu o gün için. Agora’da fincan haricinde birkaç cezve ve ğüğüm gibi çok az malzemeyle karşılaştık.Bölgenin gelir düzeyi düşük olduğu için hazır kahve tercih edilmiş olabilir düşüncesi de var.Ayrıca Agora çevresindeki hanlarda o gün için hazır kahve ticareti yapan yerler olduğunu biliyoruz. Ayrıca fotoğraflardan sokak kahvecilerinin de yaygın olduğunu anlıyoruz o yıllarda.”
Kahve fincanları konusunda ilginç bir konuyla da karşılaştıklarını dile getiren Doç.Dr. Gök, “Yaptığımız kazılarda Agora’da çok miktarda foseptik bulundu. Bu foseptiklerde ise sağlam şekilde çok sayıda kahve fincanına rastladık. Bu gerçekten ilginç bir konu. Neden atılmış olabileceği sorusu hala yanıt bekliyor. Evliya Çelebi’nin “Bin gemi gelir, bin gemi gider” diye tanımladığı, yoğun hareketlilik yaşanan ve salgın hastalıkların çok yaşandığı İzmir’de; belkide bu nedenle salgın hastalık önleyici olarak, bu fincanların kullanıldıktan sonra atıldığını düşünebiliriz. Ancak bu soru henüz açıklık kazanmış değil. Hastalık konusunda müslüman halkın daha kaderci olduğu ve hastalığın bu çevrede daha hızlı yayıldığı, buna karşın Levanten, Rum ya da Musevilerin daha tedbirli davrandığı, yine gezginlerin anlatımlarından öğrendiklerimiz” diye konuştu.
Doç.Dr. Sevinç Gök, Agora kazılarında günlük yaşama dair bakır alaşımlardan oluşan zarflar, ısıtmada kullanılan mangal,lazımlık (havruz), şamdan, kumbara, hokkaların da bulunduğunu belirtirken, kimi malzemelerin ne amaçlı kullanıldığını tam olarak saptayamadıklarını, buluntulardaki tasarımların sürekli yeni fikirler üretmeye açık olduğunu kaydetti.