İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC), tüm dünyada Dominikli Mirabal Kız Kardeşlerin anısına adanan “25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele ve Dayanışma” haftası etkinlikleri kapsamında İzmir'e gelen siyasetçi, dilbilimci ve aktivist Minerva Josefina Tavárez Mirabal’i (Minou Mirabal) ağırladı.

Şiddete Karşı İletişim-NAR Projesi kapsamında İGC Uluslararası Basın Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısına Yaşar Üniversitesi Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü'nden Prof. Dr. Huriye Toker, Ege Kadın Buluşması Platformu Koordinatörü Şengül Baysak ve gazeteciler katıldı.

Gappi: Şiddete karşı mücadelemiz ortak

"Şiddete karşı mücadelemiz ortak" diyen İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi, Mirabal kardeşlerin etkileyici öyküsünü anlattı. “Kadına ve hatta tüm canlılara, doğaya yönelik şiddeti kınamak, sesimizi yükseltmek, çözümler sunmak ve hatta haykırmak için bir kez daha bir aradayız. Patria, Minerva ve Maria Teresa adında üç kız kardeş, diktatörlüğe karşı Dominik’te yaşayan halkların eşit ve adil bir biçimde yaşayabilmesi adına mücadele ederler ve bu mücadelelerinin bedelini canlarıyla öderler. 25 Kasım 1960’ta diktatörlüğün polislerince vahşice katledilirler. Ölümlerine ise bir trafik kazası süsü verilir. Bugün burada Mirabal kardeşlerin kızı aktivist Minerva Josefina Tavarez Mirabal’la birlikte olmanın heyecanını paylaşıyoruz. Şiddete karşı mücadelemiz ortak” dedi.

Topantıda İGC’nin ‘Şiddete Karşı İletişim-NAR Projesi’ni anlatan Dilek Gappi, “Nar projemiz kapsamında, tüm canlılara şiddet gösterenlere karşı çıkıyoruz. Bizler, 25 Kasım’ların öncelikle ‘ama’ları kaldıran bir farkındalık yaratmasını istiyoruz. Şiddet hangi koşullar altında olursa olsun, nasıl ve neden gerçekleşirse gerçekleşsin, özne kim olursa olsun, ‘o kısa etek mi giymiş, diğeri şöyle yaşıyormuş, ama o da çıldırtmış’ gibi her türlü ayrıntıya meydan okuyoruz” diye konuştu.

Mirabal: Kadın hakları insan haklarının içinde

Toplantıda konuşan Minerva Josefina Tavares Mirabal, kadınların eşitlik mücadelesinin sürdürmek için siyasi stratejiler geliştirilmesinin önemine değindi. Mirabal, “Kadının politik mücadelesi belli bir kesimi değil bütün toplumu etkilemek için bir mücadeledir. Kadının politik mücadelesi, alanı genişletiyor. 200 yıl önce evlerimize özel alanlarımıza hapsedilmişken seslerimizi çıkararak başlattığımız bir mücadele haline geldi. Bu görünür olsa bile birçok insan bunu görmüyor. Kendi ülkem Dominik’te 36 saatte bir, Türkiye’de ise 24 saatte bir kadın, kendi özel alanı içinde öldürülüyor. Kadının yaşam hakkını koruyamayan bir sistemde demokrasiden bahsedebilir miyiz? Buna demokrasi diyebilir miyiz?” diye konuştu.

Coğrafi uzaklığa karşın birbirimize benzediğimize dikkat çeken Mirabal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kendi ülkemde ileri seviyede yasalarımız var. Bu yasalar özellikle politikadaki kadınlar için de önemli bir kaynak oluşturuyor. Birkaç günde şunu anladım coğrafi olarak ne kadar uzak olursa olsun benziyoruz, tutkularımız da benzer. Dominik’te, kadın meclis üyeleri olarak ‘Bizim istediğimiz yasalar geçmezse biz de sizin istediklerinize onay vermeyiz’ diyoruz. Yani parti fark etmeden kadınlar olarak bu konularda birlik oluyoruz. Ülkemizde yüzde 40 kadın kotası var ve biz bunun altındayız. Bu stratejiye başladığımızda yalnızca yüzde 9’du. Politikaya atılmak isteyen kadınlara da mutlaka ihtiyacımız var.”

Kadın haklarının, insan hakları şemsiyesinin altında olması gerektiğini de söyleyen Mirabal, “Kadınların hakları da küçük bir köşede değil insan haklarının içinde. Örneğin sadece kadın olduğunuz için aynı işi yapmanıza rağmen daha düşük ücret almanızı açıklayamıyoruz. Dominik Cumhuriyeti’nde yüzde 30 oranında aynı işi yapmasına rağmen kadın ve erkek eşit ücret alamıyor” dedi. Demokrasi ve insan hakları savunuculuğu bilincinin yaygınlaşmasının önemine değinen Mirabal, İzmir’de bu bilince sahip insanların olduğunu görmenin sevindirici olduğunu kaydetti.