Benim gözümden İran / İsfahan - 1 2022-07-17 17:00:00
Ardistan gezimizden sonra sağlı sollu yarı çöl düzlükleri aşarak akşam üzeri İsfahan’a ulaşıyoruz. İsfahan şehrini ortadan ikiye bölen Zayende Nehri'nin kenarında bulunan otelimize yerleşiyoruz. Akşam üzeri Otuz Üç Gözlü Köprü ve civarını gezeceğiz. Biraz dinlenmek üzere odalarımıza çekiliyoruz. Ne şanslıyız ki odamız Zayende Nehri ve Otuz Üç Gözlü Köprü’yü görebileceğimiz konumda bulunuyor.
İsfahan’ı balkondan izlemenin keyfini çıkarıyorum. Irmağın çevresi yemyeşil, köprülerin ışıkları yanmaya başlıyor. Manzara harika. Bir an önce gezmeye çıkmak istiyorum. İsfahan, tarih boyunca hep gözde bir şehir olmuş. İran’da sanat ve kültürün başkenti konumunda, “şiir gibi” bir şehir. İsfahan, içinde barındırdığı çok katmanlı tarihsel ve kültürel zenginliği, doğası ve coğrafi konumu nedeniyle İran’ın en güzel şehri olarak nitelendiriliyor. Gerçekten de öyle.
Benim Gözümden İran yazılarımın ilkinde İran’ı Nakışistan ve Şiiristan olarak tanımlamıştım. Benim gözümde İsfahan Nakışistan’ın başkenti. Böylesine özel ve güzel bu şehir ile ilgili izlenimlerimi anlatmadan önce sizlere tarihi ve coğrafi bilgiler vermek istiyorum ki şehrin önemi daha iyi anlaşılabilsin.
İsfahan’ın kısa tarihi
İsfahan’nın tarihi Paleolitik Çağ’a kadar gitmektedir. Son kazılarda arkeologlar sırasıyla paleolitik, mezolitik, neolitik, bronz ve demir çağlarına ait kalıntılar bulmuşlar. Bir şehir olarak İsfahan’ı İsfahan yapanlar ise Elamlılar (M.Ö. 2700–1600) olmuş. Ardından Medlerin egemenliği ile şehir, Zayende Nehri kıyılarındaki verimli toprağın da katkısıyla hem tarımda hem de ticarette zenginleşmeye başlamış.
Büyük Kuroş (M.Ö. 559-529) Persleri ve Medleri Ahameniş İmparatorluğu çatısı altında birleştirdiğinde, İsfahan, etnik ve dini çeşitliliğin bir arada yaşadığı bir şehirmiş. Daha sonra Part İmparatorluğu döneminde de bu hoşgörü devam etmiş, hatta onlar kendi kültürlerini Helenistik kültür ve Büyük İskender’in politik düzeni ile birleştirmişler.
Sasaniler döneminde ise (M.S. 226 – 652), Zerdüştlük, kültür ve tarım üzerine geniş kapsamlı reformlar yapılmış. Şehirdeki çoğu köprü bu dönemdeki şehir planlama projelerinin ürünüymüş.
Araplar M.S. 642’de İsfahan’ı istila ettiklerinde, burayı başkent yapmışlar. Büveyhîler döneminde de büyümesine devam eden İsfahan, 11. Yüzyıl Selçuklular döneminde Tuğrul Bey tarafından başkent ilan edilmiş. Selçukluların çöküşünden sonra İsfahan, Tebriz ve Kazvin gibi diğer şehirlerin gölgesinde kalmış olsa da Safeviler döneminde (1501–1736) şehir eski önemini geri kazanmış.
İsfahan’ın altın çağı ise 1598 yılında Şah 1. Abbas‘ın (1588–1629) şehri ülkenin resmi başkent yapmasıyla başlamış. Şah, bastırdığı madeni paraların üstüne “İsfahan, dünyanın yarısıdır” yazdırmış.16.ve 17. yüzyıllarda şehrin nüfusu 600 bin civarındaymış. Ayrıca şehirde Zerdüştler, Şiiler, Sünniler, Hristiyanlar, Museviler bir arada barış içinde yaşamışlar. Tarım ve ticaretin yanında mimarlık ve sanatsal üretim doruk noktasına ulaşmış.
1722’de Afgan istilası ile altın çağ sona ermiş.1916 Rus işgali yaşayan şehir her seferinde küllerinden yeniden doğmuş.
İsfahan, bugün “dünyanın yarısı” olmasa da bence dünyanın en güzel şehirlerinden birisi. Kültürel ve sanatsal zenginliği, sakinliği, yeşil alanlarının bolluğu ve kozmopolitik yapısı ile beni büyüleyen bir şehir. Şehrin insanı cezbeden bir ruhu var. Adeta bir açık hava müzesi.
Şehrin adı bile İsfahan’ın geçmişten bugüne önemli bir yer olduğunu imlemektedir. Bakalım ne demek İsfahan?
Şehrin adı nerden geliyor?
İsfahan adı, Sasani dilinde “Spahān” dan geliyor. Spahān sözcüğü “ordular” anlamına gelen “spādānām” dan türetilmiş. Şehrin kurulduğu bölge Susa ve Persopolis güzergâhında bulunuyor. Jeopolitik öneme sahip. Ayrıca su kaynaklarının varlığı ve tarımsal üretim zenginliği burada bir ordu kurulmasını zorunlu kılmış.
İsfahan, İskenderiye’li Batlamyus‘un yazmalarında “ordu için toplanma yeri” anlamına gelen “Aspandana” olarak geçiyormuş. Şehrin adı Şah Abbas döneminde “Ispahān” olarak değiştirilmiş. Günümüzde İranlılar “Esfehan” olarak adlandırıyorlar.
İsfahan coğrafyası ve geçim kaynakları
İsfahan, deniz seviyesinden 1600 metre yükseklikte bir plato üzerinde kurulmuştur. Zer Kuhi Bahtiyari Dağları’ndan doğan 360 kilometre uzunluğundaki Zayende nehri, hem şehre su sağlar hem de o bölgenin tarımsal sulama ihtiyacını karşılar.
İsfahan’ın en önemli tarım ürünleri kavun, nar, elma, badem ve kirazdır. Ayrıca sebze ve tahıl tarımı yapılır. Bunların dışında halı ve el sanatları ticareti ve turizm en önemli gelir kaynaklarındandır.
İslâm coğrafyacıları ve Avrupalı seyyahlar, İsfahan eyaletinde yetişen meyvelerin lezzet, bolluk ve ucuzluğundan söz etmişlerdir. Abbâsîler devrinde hilâfet sarayına İsfahan’dan meyve, bal ve mum gönderiliyordu. İbn Battûta yetiştirilen meyvelerin bolluğundan ve özellikle de tatlı çekirdekli kayısı ile üzüm ve dışı yeşil, içi kırmızı kavununun benzersiz lezzetinden söz etmektedir. (Seyahatnâme, I, 215).
Şehrin kalbini Zayende Nehri, nehir kıyısında bulunan park ve bahçeler, nehir üstündeki köprüler, Nakşı Cihan Meydanı ve çevresindeki tarihi yapılar oluşturmaktadır.
İsfahan’da bulunan müzelerin, tarihi yapıların, çarşıların, camilerin, bahçelerin, hanların, kervansarayların, doya doya, hakkıyla gezilebilmesi için en az 10 gün gerekmektedir. Biz 1,5 gün ve iki gece kalabildik. En önemli yerleri gördük. Bizimkisi ağzımıza bir parmak bal çalmak oldu. Şimdi sırasıyla İsfahan’da gezdiğimiz yerler ile ilgili izlenimlerimi anlatmak istiyorum.
Otuz Üç Gözlü Köprü’den izlenimler
Bir köprüden çok fazla işlevi olan Otuz Üç Gözlü Köprü’nün resmi adı "Allahverdi Han Köprüsü"dür. Ancak bu adla hiç anılmaz. Şah Abbas döneminde 1599-1602 yılları arasında Allahverdi Han tarafından yaptırılmıştır. Uzunluğu 300 metre, genişliği 14 metre olan köprü modern İsfahan ile tarihi İsfahan’ı birbirine bağlar. Araç trafiğine kapalı olan bu köprü 24 saat canlılığın olduğu sosyal mekândır.
Biz de bu canlılığı görmek üzere belirtilen saatte gezi grubumuzla buluşup otelimize yürüme uzaklığında olan Otuz Üç Gözlü Köprü’ye gittik. Köprü adeta bir buluşma, kaynaşma mekânıydı. Canı sıkılan, hava almak isteyen, yürüyüş yapmak isteyen, “piyasa yapmak” isteyen bu köprüye gelmişti. İnsanlar sakin, alçak sesle konuşuyor, fazla gürültü, şamata yapmıyorlardı. Şaşırdım doğrusu. Sanki dini bir mabetteydik. Herkes büyülü bir ortamın tadını çıkarıyordu. Ben de öyle yaptım ve köprünün güzelliğinin tadını çıkardım.
Akşam alacakaranlığı, köprü ışıkları, köprüdeki insanların yarattığı enerji ve suyun yarattığı ferah ortam yorgunluğumu hafifletti. Ertesi sabah erkenden uyanıp, yeniden ve gündüz gözüyle köprüyü ve Zayende Nehri'nin kenarında yapılmış harika parkları gezmek üzere yeniden dışarı çıktık.
Nehir kenarındaki parklarda yürüyüş yapanlarla, masa tenisi oynayanlarla, parkları temizleyen işçilerle selamlaşarak harika bir sabah yürüyüşü yaptık. İsfahan’ın güzelliğini parklarında ve Otuz Üç Gözlü Köprü’ de yürüyerek bir kez daha yaşadık. Hem akşam hem de sabah gezilerimizde bir şey dikkatimi çekti: İranlılar suyu ve suyun yanında olmayı, suyu izlemeyi seviyorlar.
Nehir kenarları, parkların fıskiyeli havuz kenarları insanlarla dolu her daim. Hatta Zayende Irmağı zaman zaman cılızlaşıp kuruduğunda İsfahanlılar depresyona giriyorlarmış. Yağmurun yağması ile ya da baraj kapaklarının açılmasıyla nehir yatağı yeniden su ile dolduğunda İsfahanlılar bir şölen havasında nehir kıyısına koşuyor, kenarında oturup çay keyfi yapıyorlarmış. Farklı bir su tutkusu ve kültürü var İran’da. Bu konuyu ileride daha ayrıntılı anlatacağım.
Bu bölümü, çağdaş şairlerden Ümrân-i Salâh-i’nin (1947-2006) çok sevdiğim bir şiiriyle bitirmek istiyorum.
Sığınış
Sığınıyorum kayalara taşlara
Cadde yanında duralıyor diye
Sığınıyorum suya
Irmağın dudakları şiir söylüyor diye.
Sığınıyorum yola
Çiçek için, çimen için ah çekiyor diye
Sığınıyorum yola
Lütfu hep tekrarlanıyor diye.
Sığınıyorum çağlayana
Senden söz ediyor diye.
Kaynaklar
- İslam Ansiklopedisi
- Wikipedia
- İran Gezi Rehberi - Zafer Bozkaya - Okyanus Yayınları - 2018
- İran Şiiri Antolojisi - Hazırlayan ve çeviren: Mehmet Kanar - Yapı Kredi Yayınları - 2014