Bir önceki yazımda Kâşan ile ilgili tarihi bilgiler vermiştim. Bu bölümden itibaren sizlere Kâşan şehrinde gezip gördüğüm tarihi yapıları, bahçeleri, konakları, çarşıları ve sokakları anlatmak istiyorum. Önce en eskiden başlayayım.
Sialk Tepe Höyüğü
Şehrin güneybatısında, kuruluşu M.Ö. 6000 – 5500 yıla kadar giden “Sialk Tepe” adıyla anılan höyük bulunmaktadır. İki ayrı tepeden oluşmaktadır. Burayı otobüsle geçerken gördük. Halen kazı çalışmaları sürüyor. Kazılardan çıkan eserlerin bir kısmını Tahran’daki İran Ulusal Müzesi’nde görmüştük. Kazılardan çıkarılan eserler Louvre Müzesi, British Museum, New York Metropolitan Museum of Art ve özel koleksiyoncularda bulunmaktadır.
Ören yeri çok önceleri kırsal alandaymış. Şehrin büyümesiyle yerleşim yerleri arasında kalmış. Ancak yakın çevresi yapılaşmaya açılmadığından uzaktan bile gözlemlenebiliyor.
İran’da Bahçe Sanatı
Kâşan’ın en önemli kültür mirası Fin Bahçesi’ni anlatmadan önce size İran kültüründe önemli bir yeri olan bahçe geleneğini anlatmak istiyorum. Bahçeler bizim bildiğimiz bahçelerden çok farklı. Bir duvarla çevrilmiş, havuz ve kanallarla donatılmış, çeşitli süs bitkileri, çiçek ve ağaçlar bulunan alanlara bahçe deniyor. Bahçe içerisinde mutlaka köşk ya da köşkler bulunuyor.
Gezi boyunca birçok bahçe gördüm ve çok etkilendim. İranlılar doğada, parklarda, bahçelerde, su kenarlarında oturmayı, piknik yapmayı, çay içmeyi çok seviyorlar.
Peki, nasıl olmuş da böyle güzel bahçeleri düzenleyip yaşatabilmişler? Gezi boyunca hem hayranlık duyarak hem de merakla İranlıların yarattığı bu kültürü gözlemledim. Gelelim İran’da bahçe sanatının ayrıntılarına:
İran bir plato üzerinde kurulmuş, su kaynakları kıt, büyük bir bölümü dağlık ve çöl olan bir ülkedir. Soğuk kışlar ve çöl sıcakları, İranlıların yaşam kültürünün biçimlendiren en önemli etkendir.
Ayrıca Zerdüştlük dininin ana felsefesine bakmak gerekir. İran topraklarında doğan Zerdüştlük dini doğayı, toprağı, suyu sevmeyi ve korumayı ilke edinen bir dindir. Zerdüşt inancına göre doğal etmenler olan toprak, su, hava, ateş kutsaldır ve kirletilmez.
İslamiyet’ten sonra dini inançlar değişmiş, ancak doğa sevgisi bugüne kadar İran’da varlığını sürdürmüştür. Ağaç dikmek, bahçe oluşturmak, çiçek sevgisi bu eski felsefeye dayanmaktadır.
Bu nedenle bütün tarihi dönemler boyunca ve hükümdarlar tarafından İran’da görkemli saraylar ve bahçeler oluşturulmuştur. İran’ın birçok şehrinde çok sayıda saray bahçeleri ve müze-bahçeler yer almaktadır. İranlıların İslam anlayışına göre bu bahçeler insanların huzur bulduğu bir cennet mekânıdır.
İran’da doğan bahçe sanatı Hindistan’da Taç Mahal’den, İspanya’nın Granada şehrinde bulunan Generalife bahçelerine kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Osmanlı saraylarında bulunan Has Bahçe geleneğinin kökeninde de İran Bahçeleri etkisi vardır.
Bu bahçeler her zaman cennetin bir temsili olarak görülmüş ve insanlara sonsuz yaşama arzusunu deneyimleme olanağı sunmuştur. Bugüne ulaşan minyatür ve resim sanatına ilişkin eserlerde bu anlayışın etkileri gözlenmektedir. İran İslam anlayışına göre ölümü sembolize eden servi, yaşam ve umudu sembolize eden çiçekli ağaçlar bahçelerin dini felsefesini oluşturur. Ölüm ve yaşam bu bahçelerde bir arada sembolize edilir.
İran bahçelerinin en gözde elemanları su ve çiçeklerdir. Havuzlar avlu veya bahçenin en önemli aksı üzerine yerleştirilmişlerdir. Bahçede birden fazla havuz yer alıyorsa bunlar kanallar ile birbirine bağlanarak, suyun serinlik vermesi ve musiki etkisi oluşturması amaçlanmıştır. Su sesinin insanı rahatlattığı, huzur verdiği bugün bilim insanlarınca da kanıtlanmıştır.
Bahçeler, yüksek duvarlarla çevrilidir. Dışarıdan içerisi görünmez. Ayrıca bu bahçeler, kuru ve sıcak çöl ikliminde mikroklimatik ortam yarattığı için İranlılara bir nefes alma ve serinleme ortamı oluşturmaktadır.
İranda bahçeler her yerde var. Müzelerde, okullarda, konaklarda, lokantalarda, camilerde, çay bahçelerinin içinde de irili ufaklı bahçeler bulunur. Kısaca bahçesiz hiç mekân görmedim. Anımsarsanız Rey şehrindeki Tuğrul Kulesi’nin bulunduğu alanda da güzel bir bahçe bulunuyordu.
İran’da doğa sevgisi ve ilgisi yalnızca bahçelerle sınırlı değildir. İranlı şairler ve yazarlar da doğa sevgisini konu alarak çeşitli eserler ortaya koymuşlardır. Sadi’nin “Gülistan ve Bustan”, Firdevsi’nin “Şahname” adlı eserleri doğanın ve bahçelerin güzelliklerini betimleyen dizelerle doludur. Doğa sevgisini İran’da gezimiz boyunca her alanda gözlemledim. Yeri geldikçe anlatacağım. Gelin hep birlikte Fin Bahçesi’ne gidelim.
Fin Bahçesi
Yapımına Buyehî Hanedanlığı (M.S.945-1055) döneminde başlanmış, zaman zaman yeni eklemelerle birlikte tam olarak 1590 yılında tamamlanmış olan Fin Bahçesi, İran’ın günümüze ulaşmış en eski bahçesidir. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde olan bu bahçe, zaman zaman bakım ve onarımdan geçmiş. Günümüze ulaşan yapılar Kaçar dönemine aittir.
Bahçe büyük bir alana kurulmuş, yüksek duvarlarla çevrilmiş. Kemerli büyük bir ana kapıdan bahçeye girilmektedir. Ayrıca yan kapılar, ahır girişi ve müştemilat kapıları da bulunuyor. Bahçenin dört köşesinde gözetleme ve güvenlik kuleleri yapılmış. Bahçe içerisinde çeşitli büyüklüklerde havuzlar su kanalları ile birbirine bağlanmış. Su, havuz ve kanallarda sürekli dolaşıyor. Bahçe’de 579 servi ve 11 çınar ağacı bulunuyor.
Fin Bahçesi uzun süre İran şahlarının dinlence ve yazlık sarayı olarak hizmet vermiş. Bahçede köşkler, müştemilat, hamam, mutfak ve ahır bulunuyor. Hamam oldukça sade mimariye sahip. Bildiğimiz hamam kokusunu alabiliyorsunuz. Hamamda yaşanan sonu kanlı biten siyasi bir cinayet buranın güzelliğine gölge düşürmüş. Ancak İranlılar bu olayı saklamıyorlar. Rehberimiz bize de anlattı.
Kaçar Hanedanlığının sonlarına doğru, Nasırüddin Şah’ın ileri görüşlü baş veziri Mirza Takı Han gericiler tarafından 1852 yılında bu hamamda öldürülmüş. Bu üzücü olaydan sonra Bahçe uzun süre kapalı kalmış. Günümüzde müze – bahçe olarak dünyanın birçok yerinden ziyaretçi akınına uğramaktadır. Bahçe içinde ve çevresinde çay bahçeleri, hediyelik eşya satıcıları, gülsuyu dükkânları bulunmaktadır. Fin Bahçesini gezmeye doyamadım. İnsana huzur veren, sakinleştirici bir havası var. İranlılar hayatın keyfini çıkarmayı, doğaya yakın olmayı seviyorlar.
Bu bölümü, Farsça’nın en önemli şairlerinden, Türkiyeliler kadar İranlılar’ın da çok sevdiği Mevlana Celalettin Rumi’nin doğa, bahçe, çiçek sevgisini işleyen bir şiiri ile bitiriyorum.
Güzel Gün
Geçti gitti kara kış ayları
Bahar geldi, bahar.
Gül bahçesinde cilve başladı.
Başladı gül dalında kızıl güller açma çağı.
Kış perişan etmişti bahçeyi
Bir şeycikler kalmamıştı bahçede.
Bir şeycikler kalmamıştı ama,
güneşimiz koç burcuna girdi gene,
gene gün doğdu sevişenlere,
geldi bol parayla bağışı bol padişah.
Çiçeklerle doldu ova.
Dağlardan tatlı tatlı yel esti.
Yüreğini rahat tut, hiç korkma,
dileğinin olacağı gün erişti.
Onu en güzel saracağın zaman, bu zaman.
Kaynaklar:
- www.acikders.ankara
- www.plantdergi
- Wikipedia
- Bugünün Diliyle Mevlana / A.Kadir / Say Yayınları
- İran Gezi Rehberi / Zafer Bozkaya / Okyanus Yayınları