Türkiye’de her 10 çocuktan birinde disleksi görülüyor. Uzmanlar “Çocuğunuz yavaş okuyor ve okuduğunu anlamıyorsa, harfleri karıştırıp heceleri tersten okuyorsa dikkat!” diyor.
Son resmi kayıtlarda Türkiye’de 41 bin 600 çocuğun disleksi tanısı aldığı saptanmış durumda.Resmi olmayan sonuçlara göre ülkemizdeki disleksili çocukların sayısının 120 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizde 10 çocuktan birinde rastlanan disleksi konusunda, eğitimcilerin ve ailelerin yeterince bilgi sahibi olmadığı, erken farkına varılamadığı belirtiliyor.
İlkokul birinci sınıfta saptanabilir
Özel Eğitim Uzmanı ve Disleksi Merkezi Eğitim Koordinatörü Tuğba Döner, disleksinin genellikle ilkokul birinci sınıf döneminde, okumaya başlama aşamasında fark edildiğini belirtti. Disleksinin bir öğrenme güçlüğü olduğuna dikkat çeken Döner şu bilgileri paylaştı: “Zekâ düzeyi normal ya da normalin üzerinde olan çocukların; okuma becerilerinde sorun yaşaması şeklinde görülen, öğrenme güçlüğü olarak da bilinen disleksi, genellikle ilkokul birinci sınıf döneminde, okumaya başlama aşamasında fark edilir. Okuma, anlama ile ilgili zihinsel süreçlere ilişkin bir farklılık olarak kabul edilen disleksi ile ilgili altı çizilmesi gereken en önemli nokta zekâ düzeyi ile ilgili bir sorun olmamasıdır. Herhangi bir mental problemin sonucu olan okuma güçlüğünün disleksi olarak tanılanmadığı ve dislektik bireylerin yaşadığı öğrenme güçlüğünün sebebinin öğrenme stillerinin farklı olmasından kaynaklandığı bilinmelidir.”
Öğrenme güçlüğünün tedavisinin bireysel olduğuna dikkat çeken Tuğba Döner, erken tanı ve beraberinde iyi bir eğitimciyle gerçekleştirilen bireysel çalışmalarla öğrenme güçlüğünü ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu söyledi.
Döner disleksinin tanı aşamalarına ilişkin şu bilgileri paylaştı: “İki aşamadan oluşan disleksi tanılama süreci dikkat ve uzmanlık gerektirir. Herhangi bir patolojik durum olup olmadığını belirlemek için yapılan ‘Tıbbi Değerlendirme’ aşaması, kulak-burun-boğaz, nöroloji, göz hekimleri ve çocuk psikiyatristlerinin muayenelerini içerir. Bu aşamada psikiyatristler tarafından çocukta öğrenme güçlüğü semptomları tespit edilmişse tıbbi tanı konarak çocuğun eğitim hayatı içerisinde bazı yasal haklara sahip olması sağlanır. ‘Psiko-eğitsel Değerlendirme’ aşaması ise gelişim özelliklerinin, zekâ düzeyinin, görsel-işitsel algının, okuma-yazma-matematik becerilerinin değerlendirilmesini kapsar. Bu değerlendirme ile disleksi semptomlarının ne oranda seyrettiği ve disleksinin şiddeti belirlenerek; değerlendirme sonucu çocuğun akademik olarak yetersiz olduğu alanlar tespit edilir, bu alanları desteklemeye, çocuğu akranlarının düzeyine ulaştırmaya yönelik bireysel bir eğitim destek programı hazırlanır.”
İlaç tedavisi olmayan disleksinin bireyin içerisinde bulunduğu gelişim dönemi özellikleri dikkate alınarak hazırlanan bireysel eğitim programı ve özel eğitim desteği ile sağlandığını belirten Tuğba Döner, “Tedavi sürecinde bireyin eğitim hayatında yaşayabileceği sorunların en aza indirilmesi amaçlanır ve çoğunlukla da bu mümkündür. Birey alınan bu destekler ile disleksi semptomlarını tolere edebilir, hem sosyal hem de akademik hayata adaptasyonu kolaylaşır. Dislektik bireylerin öğrenme stilleri diğer bireylerden farklı olduğu için okul müfredatına göre konuları takip etmeleri ve öğrenmeleri zordur. Bu nedenle mutlaka bireysel eğitim desteği alınmalıdır” diye konuştu.