İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç.Dr.Leyla Baysan Arabacı, aile içi şiddetin, yaygın olduğu kadar gizlenen, müdahale edilmediğinde nesilden nesile aktarılan evrensel ve sosyal bir problem haline geldiğini söyledi. Doç.Dr.Arabacı, toplumumuzdaki geleneksel anlayışın da şiddetin üstünün örtülmesine neden olduğuna dikkat çekerek, “Toplumumuzdaki geleneksel anlayışın, kadına ve çocuğa yönelik şiddeti, herhangi bir suç öğesi atfetmeksizin kabullendiği bir gerçektir. ‘Dayak cennetten çıkmıştır’, ‘Kızını dövmeyen dizini döver’, ‘Erkektir, sever de döver de’, ‘Nasihatten uslanmayanın hakkı kötektir’, ‘Kol kırılır, yen içinde kalır’, ‘Kadın erkeğin şeytanıdır’, ‘Ayı sevdiği yavrusunu hırpalar’, ‘Sen kadınsın alttan al’, ‘Eti senin kemiği benim’ atasözleri ve deyişleri bu konudaki düşünce yapımızı göstermektedir” dedi.
Rakamlar buz dağının görünen yüzü
Türkiye’de her iki kadından birinin aile içi veya başka nedenlerle şiddet gördüğünü vurgulayan Doç. Dr.Baysan Arabacı “Türkiye’de ortalama 10 kadından dördü ya eşinden, ya da erkek arkadaşından şiddet görüyor” diye konuştu. Dünyada kadın cinayetlerinin yüzde 38’inin partnerleri tarafından işlendiğini anımsatan Doç.Dr. Arabacı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de yaşamlarının herhangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 12. Fiziksel şiddete maruz kalanların oranı ise yüzde 36. En az bir kez evlenmiş ve yaşamının herhangi bir döneminde eşinden ya da birlikte olduğu kişiden şiddet gören kadınların oranı ise kentte yüzde 35, kırsalda yüzde 38. Bu rakamlar maalesef ki, buz dağının görünen yüzü. Kayıtlara alınmayan, gizli kalan olguları da düşünürsek durumun ciddiyetini daha net ortaya koymuş oluruz. Ayrıca bireysel silahlanmanın da kanunlarla önüne geçmek zorundayız.”
Şiddet tüm dünya kadınlarını etkiliyor
Dünya Sağlık örgütü verilerine göre, dünyadaki kadınların üçte birinin yaşamlarının herhangi bir döneminde mutlaka şiddetle karşılaştığını belirten Arabacı, “Sadece Türkiye’de değil, dünyada kadınlar sürekli şiddete maruz kalıyor. Asya, Afrika ve Doğu Akdeniz ülkelerinde daha yaygın olan kadına yönelik şiddet, kültürel gelişmişlik olgusuna göre azalma eğilimi gösterse de, tüm dünyada en temel sorun” dedi.
Şiddet sadece fiziksel değil
Doç.Dr. Arabacı, kadına yönelik şiddet denildiğinde ilk akla gelenin fiziksel şiddet olduğunu ancak cinsel, duygusal, ekonomik olmak üzere başka şiddet türlerinin de konuşulması gerektiğini belirtti. Arabacı, kadının çalışmasına izin vermemek, gelirine el koymak, ailesi ya da arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemek, hakaret etmek, evlilik içinde istemediği halde cinsel ilişkiye zorlamanın da şiddet olduğunu vurguladı. “Günümüzde kadınlar fiziksel, duygusal, ekonomik, cinsel şiddet ve ya şiddet tehdidi ile karşı karşıyalar. Bu nedenle kadınlarımız toplumsal yaşama daha az katılıyor, zorla evlendiriliyor, sakat kalıyor veya öldürülüyor. Üstelik şiddet aile içinde gerçekleştiğinde etkisi de daha yıkıcı oluyor” dedi.
Toplumsal cinsiyet tutumu değişmeli
Şiddet olaylarında sessiz kalınmaması gerektiğini, her bireyin insani olarak çevresinde şahit olduğu şiddet olgusunu bildirme sorumluluğu olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Baysan Arabacı şu görüşleri dile getirdi: “Türkiye’de boşanmış ve ayrı yaşayan her 10 kadından yedisi ayrıldığı eşi ya da ailesi tarafından şiddete maruz kalıyor. İşte bu durumda toplum sessiz ya da tepkisiz kalmayı tercih ediyor. Oysa müdahale edilmeyen her olgu, nesilden nesile aktarılıyor. Bu da şiddetin son bulmasını engelliyor. Son dönemde kadın ve çocukların korunması adına hukuki düzenlemeler yeniden ele alınıp önemli adımlar atıldı. Ancak bu yeterli değil. Esas olan toplumsal cinsiyet tutumunun değiştirilmesidir. Çocukluktaki aile içi eğitim, yaşam boyunca çeşitli yöntemlerle desteklenirse toplumdaki şiddet olgusu azalır.”