Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, sanayinin ulusal ekonomi içindeki lider konumunu giderek yitirdiğini söyledi. 1998den bu yana Türkiyede tasarrufların çöküşü ile birlikte sanayinin de milli gelir içindeki payının gerilediğini anlatan Prof. Dr. Yeldan, Türkiye, deyim yerindeyse giderek sanayisizleşmektedir dedi.
İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesinin aylık yayın organı Atatürk Organize Haber Dergisine açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye ekonomisinin bugünkü durumunu değerlendirdi. Sanayinin ivmesini kaybettiği bir konuma sürüklendiğini vurgulayan Prof. Dr. Yeldan, son on yılda tüm Cumhuriyet tarihi kadar borç biriktiğine dikkat çekti. Yeni iktisat modeline ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Erinç Yeldan, kalkınmanın stratejik etkinliklerle sağlanabileceğini dile getirdi.
2000li yıllarda Türkiye ekonomisinde, ulusal tasarruf oranının çöktüğünü ve sanayi sektörlerinin milli gelir içerisinde göreceli olarak gerilediğini kaydeden Prof. Dr. Yeldan, ulusal tasarrufların yüzde 22-25 bandından hızla gerileyerek yüzde 15 düzeyine indiğini vurguladı. 2003ten bu yana geçen son on yılda toplam 386 milyar dolarlık cari işlemler açığı yaratıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Erinç Yeldan, On yıllık bu bilanço, bir yandan dış kırılganlık ve finansal istikrarsızlığın, diğer yandan da ulusal sanayide yaşanmakta olan göreceli üretim kayıplarının ve süregelen yüksek işsizliğin ana nedeni dedi.
Türkiyede yatırım ve kaynak dağılımının giderek reel üretici sektörlerden hizmetler sektörlerine kaydığını ve sanayinin ivme kaybetmesine yol açtığını anlatan Prof. Dr. Erinç Yeldan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bütün bu süreçlerin nihai sonucu sanayi, ulusal ekonomi içindeki konumunu sürekli olarak yitiren bir görünümdedir. 1998den bu yana Türkiyede tasarrufların çöküşü ile birlikte sanayinin de milli gelir içindeki payı sürekli düşüş kaydetmekte, Türkiye, deyim yerindeyse giderek sanayisizleşmektedir. İmalat sanayinin 2001 krizi sonrasında yatay ve dikey ara malı bağlantılarında yaşanan tahribata bağlı olarak, özellikle ithalata bağımlı bir yapıya yöneltildi. 2002 sonrası dönemde, büyüme politikasının ardında ucuz dövizin sunduğu spekülatif işlemlere dayalı olarak dolar bazında hızlı bir büyümenin yanılsaması yatmaktadır.