Kadınlar Çağı - Levent Mete 2021-06-09 10:37:23
Romanın adını gördüğümde kadınların egemen olduğu bir çağdan söz edileceğini düşünmüştüm. Elbette ilerledikçe öyle olmadığını fark ettim. Özellikle mitoloji seven okurlar için etkileyici bir giriş okuru bir anda içine alıyor. İzmirli bir yazarın, İzmir’in az bilinen bir yeri olan Tepecik Höyüğü’nden yola çıkması kent tarihini okurlara aktarması açısından çok yararlı. Genellikle tarihsel ve güncel bilgileri roman altyapısı içinde vermenin tarih ya da bilimsel kitaplardan okumaktan daha akılda kalıcı olduğunu bilenlerdenim.
Böyle bir girişten sonra mitolojik kimliklerden söz edilmesi, üstelik roman kahramanlarından olmaları hemen incelemeye yönlendiriyor. Mitolojik karakterleri tanıyanlar gülümserken, tanımayanlar için hemen araştırma kapısı açılıyor. Bu aşamayı geçtikten sonra konuya girebiliyoruz. Başlangıç yine en bilinen semtlerden biri olan Kemeratı’dan başlayınca okurun sokakları gözünde canlandırması romanın üç boyutlu okunmasına yardımcı oluyor.
Rüya Tanrısı Morpheus’un ilk amacını anlamak kolay olmuyor. Kemeraltı’da açılan bir işyerinde işe alınan üç koruyucu meleğin sadece rüyalara katılmak gibi algılanan sıradan bir görevin ardından asıl amaç ortaya çıkınca ortalık karışıyor. Seçilen koruyucu meleklerin ailelerinde şiddet yaşayan ya da kendilerine yönelik şiddete maruz kalanlardan seçilmesi ilk aşamada konuyu daha anlaşılabilir kılıyor. Verilen görevin cezalandırma olduğu ortaya çıktığında meleklerin davranışı toplumda var olan insanların düşünce yapısıyla özdeşleşmeye başlıyor. Masum, kırılgan, gaddar, vahşi kimlikler ortaya çıkıyor.
Kahramanlarımız olan “koruyucu melekler” karakterlerinin yaşam öyküleri, yaşadıkları mekânlar, insan ilişkileri, korkuları, düşleri, sevinçleri hep bizden, hep tanıdık. Özellikle koruyucu karakterlerin bazılarının şiddeti bilerek kullanması bu duygu veya davranışın bulaşıcı olduğunu ortaya koyuyor. “Karşı taraf nasıl davranırsa öyle karşılık verilmeli” mantığının zaman içinde olayları daha karmaşık duruma getireceği net bir biçimde görülüyor.
Bir aşamadan sonra kadınları koruma amaçlı başlayan “iş” zaman içinde yerini intikam alma duygusuna ve daha ilerisinde “Erkekler de korunmalı mı?” düşüncesinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu noktaya gelince aslında “Kimse korunma durumunda olmamalı, böyle bir dünya mümkün olmalı” mantığı öne çıkmaya başlıyor. Daha ileri düşüncede de süper devletler, sömürülen devletler çatışmasına doğru da gidebiliyor. Akla gelen hemen bugünün sömürülen ülkelerin ellerinde güç olsa süper devlet olma yolunda yürürler mi sorusunun yanıtı merak konusu oluyor.
Aslında burada anlatılacak her ayrıntının okuma keyfini azaltacağı düşüncesiyle roman içeriğinden daha fazla söz etmek istemiyorum. Daha genel birkaç konuyla devam edelim. Emniyet güçlerinin roman içinde olayların gidişatı ile kullandığı yöntem ve kavramlar zaman zaman kafaların karışmasına neden oluyor. Bazı bölümlerde akla karanın ayrışması zorlaşıyor. Bir an geliyor suç ve ceza kavramı da anlamını yitirmeye başlıyor.
Elbette yazarın düşüncelerini romanın akışından anlayabiliyoruz. Bence önemli olan okurlar bu romanı okuduktan sonra ne düşünecekler. Levent Mete bu konuda okurların önüne aslında hepimizin bildiği, tanık olduğu olayları seriyor ve mükemmel örneklerle çözüm olasılıkları sunuyor. Bence her okur bunları kendine göre değerlendirmeli ve kendi sonucunu oluşturmalıdır.
Levent Mete’ye bu başarılı ve okuru içine çeken çalışması için teşekkür ediyorum.