Dara ve çocukları 2017-12-22 00:00:00
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,
Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.
Ceyhun Atuf KANSU
Mardin şehrinin yalnızca kendisi değil çevresinde bulunan önemli ören yerleri ile de gezilmeye değer bir ildir. Bunlardan en önemli ören yeri Dara'dır. 14 yıl önce ilk kez gördüğünde çok etkilenmiştim. Su sarnıcı ve baraj kalıntılarını çocuklar eşliğinde gezmiştim. Toz kokan ve sarı-boz renkli ören yeri ile beton köy evlerinin birbirine geçmişliği beni şaşırtmıştı. Oğuz köyü, Dara antik kentinin üstüne kurulmuş. Evler ile antik yapılar iç içeydi. Birbirinden ayırmak ise olanaksız. Şaşkınlığım geçmeden onlarca çocuk evlerinden çıkageldiler. Hazırlıksız yakalanmıştım. Onlar verecek şekerim bile yoktu.
Dara'yı geçen sonbahar ikinci kez ve daha da gelişmiş görmek beni sevindirdi. Gelenek sürüyor. Turist aracı gören çocuklar sokağa fırlıyor. Dara'ya ulaştığımızda yine çevremizi çocuk ve gençler sardı. Gençten bir delikanlı yerel rehberlik yaparak cep harçlığı çıkarmak için bize anlatım yaptı. Doğrusu profesyonel rehberlere taş çıkarttı. Küçük kızlar zeytin yapraklarından ve papatyalardan yaptıkları taçları bize armağan ettiler. Oysa o taçlar onlara daha çok yakışırdı. Hepsi birbirinden güzel, zeki çocuklardı. Ya o bakışlar... O mavi, o kara delici bakışlar insanın yüreğine işliyor. Ören yeri etkileyici, çocuklar çiçeklerden daha güzel. Görmeden olmaz. Görüp de anlatmamak hiç olmaz. İşte size ören yeri ile ilgili bilgiler:
Dara'nın tarihçesi
Mardin'in 30 kilometre güneydoğusunda bulunan Oğuz köyünde yer almaktadır. Eski Mezopotamya'nın en önemli kentlerinden birisi olan Dara, bugün küçük bir köy yerleşmesi haline gelmiştir. Büyük İskender'le Pers İmparatoru Darius'un savaşına sahne olmuş bu antik yerleşim, İran Hükümdarı ünlü "Darayuvaşi" tarafından kurulmuş ve çeşitli dönemlerde İranlılarla Romalılar arasında el değiştirmiştir. Kent, 7. Yüzyıl sonlarına doğru Emeviler'in, daha sonra Abbasiler'in, 15. Yüzyıl'da da Türkler'in egemenliğine girmiştir. Kalıntılar arasındaki büyük kesme taşlar ve bulunan sikkelerden Dara'nın geçmişte büyük ve görkemli yapılara sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Kaya içine oyulan yapılardan oluşan Dara kenti, çevresi ile birlikte geniş bir alana yayılmakta olup, kentin doğusunda yer alan kaya mezarları Kuruçay'a kadar uzanmaktadır. Çevresi 4 kilometrelik bir surla korunan kentin güney ve kuzeye açılan iki kapısı bulunmaktadır. İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğüne kurulmuştur. Kent içinde kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi kalıntıları halen görülebilmektedir. Köyün kuzeyinde, güneye doğru inen kayalar oyularak görkemli bir su bendi inşa edilmiş olup, bentte bugün bile su bulunmaktadır. Ayrıca köyün etrafında tarihleri Geç Roma dönemine kadar giden mağara evlere rastlanmaktadır.
Asıl şehrin çevresi 4 kilometrelik surlarla çevrilmiştir. Biri kuzeye diğeri güneye açılan iki tane kapısı vardır. Şehri çevreleyen sur, kuzey kapısının doğu ucundan başlayarak Zellace mevkiini takiben çayın üstünden hendek yerini mağaraları içine alarak tophaneye iner, buradan Bertevil Sarayı'nın yanında güneye açılan kapı ile birleşir. Güney kapısının batı ucundan başlayan sur, Mahsara'yı (eski mezarlık) içine alarak kesik kayanın üzerinden Hakni yöresine çıkar. Su sarnıçlarının yanından Yunus ziyaretini ve İç Kale'yi de içine alıp Kale Camisi'nin doğusunda birleşerek şehri çevreleyen suru oluşturur. Şehir harabeleri içindeki eski kalıntılardan kilise, saray, cami, çarşı, ev, köprü ve su sarnıçları hala görülebilmektedir.
İç Kale; şehrin kuzeyinde 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğünde kurulmuştur. Bugün tepenin üzerinde köylülerin yaptırdığı ve içinde yaşadıkları evler bulunmaktadır.
Antik kent, Doğu Roma'nın Güneydoğu ana kenti Nisibis'ten (bugün Nusaybin) sonra ikinci önemli sınır kenti olarak biliniyor. Kaynaklara göre ticaretin kalbi İpek Yolu, kentin içinden geçiyordu. Bu transit ticaret merkezi, bir dönem piskoposluk merkezi de olmuş ancak sürekli devam eden akınlar sonrasında sönüp gitmişti.
Dara'nın Mezopotamya'nın ilk barajının ve sulama kanallarının kurulduğu kent olduğu düşünülüyor. Bugün şaşırtıcı düzeniyle dikkat çeken kanallara ait izler görülebilir. Su sarnıçları, su depoları, bir su uygarlığına işaret ediyordu. Suyun akışını, oranını ya da bekletilmesini kontrol edebilen bir sistemin kalıntıları olan havuzlu salonu ve hendeği bunu imlemektedir.
Oyma kaya evler, tavanlarındaki süslemeleri, duvarlarına işlenmiş Meryem, İsa ve haç figürleriyle kaya kiliselerine dönüşmüş yapılar kentin Hıristiyanlık inancını da yaşadığını anlatır. Dara pek çok dine farklı zamanlarda ev sahipliği yapmıştır.
Geçen yıl yapılan kazı çalışmalarında tarihe ışık tutacak şemsiye motifli mozaik ile hayvan figürlerinin bulunmuş. Mozaiklerin Gaziantep'teki Zeugma mozaikleri ile benzerlik taşıdığı belirlenmiştir. Son yıllarda yapılan kazılar sonucu bugüne kadar, halk arasında zindan olarak bilinen 40 metre derinliğindeki su sarnıcı temizlenmiş. Açık hava tiyatrosu ve kaya evlerin bulunduğu alanlarda gerçekleştirilen kazılarda ise Babil ve Pers İmparatorluğu'na ait askeri garnizon şehrinin erzak ve silah depoları ile kaya mezarlar gün yüzüne çıkarılmış. Ayrıca şehrin yerleşim alanı olan ve toprak altında kalan kayalara oyulmuş tarihi evler ve mezarlar bulunmuş. Beni çok etkileyen bu mezarlık alanından (nekropol) ayrıntılı olarak söz etmek istiyorum:
Kentin batısındaki geniş tepeler 6. Yüzyıl başında taş ocağı olarak kullanılmış. Taş kesimi ile oluşan düzgün cepheler daha sonra mezarlık alanına dönüştürülmüş. Bu alanda üç farklı mezar tipi bulunmaktadır. Bunlar: Kaya mezarları (6. Yüzyıl), lahit tipli mezarlar (6. - 8. Yüzyıl), basit sanduka mezarlardır (8. - 14. Yüzyıl).
Bu alan Pagan, Mitra inancı ve Hıristiyanlık dönemine ait farklı mezar tiplerinin bir arada görülebilmesi açısından önemlidir.
Bu alanda en etkileyici yapı Büyük Galeri Mezarlığı'dır. Tamamen kayaya oyulmuş bu yapı üç katlıdır. Yapının giriş kapısındaki alınlığında bitkisel süslemeler ve dinsel sahneler işlenmiştir. Bu alan 591 yılında Doğu Romalılarca yapılmış. En alt katta atlar, ikinci ve üçüncü katta insan gömütleri bulunur. Bu alanda ziyaretçilerin rahatça gezebilmeleri için, cam taban, balkonlar ve aydınlatma düzeneği yapılmış. Aynı anda üç katı da görebiliyorsun. Oldukça etkileyici bir sunum.
Dara ören yeri, Mezopotamya'nın Efes'i kabul edilmektedir. Dara'yı ve çiçeklerden güzel çocuklarını mutlaka görün. Mezopotamya ve orada yaşayan halkları bildiğimizden daha zengin. Bütün içtenliği ve konukseverliği ile herkesi kucaklıyorlar.